Hatme
Birisi Hz. Ali’ye; sünnetin, bid‘atin, birlik ve tefrikanın ne olduğunu sordu. Hz Ali:
- Ey bu soruyu soran. Sual sormayı öğrenmişsin. Cevabını da öğren; anlayıver; ‘’ sünnet Muhammed (sav)’ in yoludur, bid‘at o sünnetten ayıran şeydir, cemaat az da olsalar haklı olanların bir araya gelmesidir, tefrika ise çok da olsalar haksız olanların bir arada olmasıdır. ‘’ dedi. bizde anlıyoruz ki hakka gönülden bağlı olanlar cemaat oluyor.
Hatme bir arada muayyen bir şeyi okuyup bitirmektir. Bir bakıma da gözü gönlü dünya ile ilgili şeylerden soyutlayarak topluca muayyen bir okuma, zikir, tesbih yaptıktan sonra dua etmektir.
Hatmelerde önce istiğfar tesbih sonra Kur’an okunur sonra yapılan duaya iştirak edilir, orada bulunanların hepsinin amin demesiyle, bütün müminlerin affedilmesi umulur istenir.
Bütün kainat bizim anlamadığımız şekilde Allah’ı tesbih ederken, O’na hamd ederken; insanın özellikle müminin Allah’ı ihmal etmesi, hatırlamaması, aklına getirmemesi tasavvur bile edilemez. İnsan ruh ve bedenden meydana geldiğine göre, kemale doğru ahenkli bir gelişme ve dengeli bir ilerleme yapabilmesi için; kendisinde hem maddi hem manevi terakki sağlamalıdır.
Bilindiği gibi iman etmek yüce bir varlığa bağlanmak, insanın yaratılışından, tabiatından doğan bir ihtiyaçtır. İnsan kainattaki bütün varlıklara üstün olmasına rağmen içinde hissettiği aczini zaafını; ancak yüce sonsuz bir varlığa bağlanmakla telafi edebilmektedir. Onun bütün maddi alakalardan sıyrılarak Allah’a tam bir teslimiyet göstermesi ile olgunluğa ulaşması, kemale doğruya yönelmesi mümkündür.
Abdulhalik Gücdevani Hazretleri: istikamette bize yol gösterir; ‘’Kulun tercih ile ne işi var? Nereye gidin derlerse oraya gideriz, nerede olunuz derlerse orada oluruz. Kul olmaksa yapılacak olan işte budur’’ demekle islam iman esasları dışında bir tercih yapılamayacağını ortaya koymuştur. Bu kurallar hem dünyada hem ahirette insanları mutlu etmektedir.
Burada mutlu bir ailenin son birkaç ayını hatırlıyoruz. Siz Hatme Teyzeyi nerden bileceksiniz, çevresi biliyor. Bir dönemde üç beş ay gündemde kaldı da tanıyanları sürekli onları izlediler konuştular düşündüler; başlarına gelen üzücü olayların arada bir gelişmesi ile sürüp giden hüzün ve üzüntülerin artmasının etrafa yansımaları oldu. Sevenleri ne yapacaklarını bilemediler, onlara ve haberlerine odaklandılar ve kendi aralarında bir teselli arayıp durdular. Anlatılanlar şöyle:
Vaktiyle Asya’daki Türk illerinden Türkiye’ye muhacir olarak gelmiş dindar bir aile burada geçinip giderken nasıl olmuşsa evin babası Almanya’ya çalışmaya gitmiş. Uzun müddet yurt dışında ailesi ile kalmışlar. Sonra İstanbul’a bir çocukları ile dönmüşler. Başakşehir’de sakin bir ortamda hayat sürüyorlar. Aile kurallı dikkatli ehli takva, korunuyorlar.
Baba işinde gücünde çevresinde seviliyor. Ana evinde kendi halinde suskun, dinlemeyi seven, konuşmayan birisi. Kendisinin seçkin bir çevresi var. Hatmeleri takip ediyor, adını bilmeyenler ona Hatme Teyze diyorlar, o hatmelere saatinde geliyor ve diğerlerinin gelmesi beklendiğinden uzun müddet kalıyor, sonra gelen geliyor çok beklenmiyor, hatme başlıyor. Bitince hemen evine dönüyor, yinede en fazla orada o kalmış oluyor, vedalaşırken üzülüyorlar, kimse çevresinden ayrılmak istemiyor. Bir bakıma cazibe merkezi.
Kızları anasının babasının himayesinde yetişmiş, akıllı, uslu, becerikli bir öğretmen. Bekar, isteyeni var da babasını, anasını düşünüyor, gidemiyor. Branşı Almanca, vaktiyle hıfzını tamamlamış, hafızı Kuran. Öğretmen olduğu okulda gayretli, başarılı, öğrencilerini seviyor. Öğrenciler de onu seviyorlar, onlara olumlu katkıları oluyor. Ailenin yakını akrabası çok değilse bile İstanbul’un başka semtlerinde ve taşrada hısımı eşi dostları var. Tabii gitmek gelmek seyrek oluyor. Daha çok telefon muhaberatı ile birbirini arayıp soruyorlar.
Yurt dışından İstanbul’a gelince; farzın sünnetin inceliklerini bildiklerinden, inançlarının kurallarını gözeterek komşulardan çevreden uzun bir süreçte güzel bir ortam kurarlar. Ramazan, bayram, Kandil, cami, cemaat, arkadaş grubu derken her aile ferdinin çevrede yakını, dostu, arkadaşı olur.
Bir ahenk içinde hayat sürüp giderken koronavirus 2020 yılı martında ortaya çıkar. Herkesin hayatını etkiler. Market, fırın, bakkal, kasap, manav, benzeri işyeri ve diğer zaruri olan yerler ve sanayi dışında her yer kapalı, sokağa çıkma yasağı var. Okullar online, düğün sünnet cemiyet yok. İlk sene camiler kapalı, sadece ezan okunuyor o kadar. Cenaze merasimi defin mezarlıkta, cenaze çok yakınlarıyla defnediliyor, sonrası bu kısıtlamaların çoğu birbiri arkasından kaldırılıyor.
Derken 2021 sonbaharında babanın eceli geliyor ölüyor ve evin direği göçüyor, baba evinin reisi idi, dışarı işleri ona aitti aşırılıktan uzak sakin bir hali vardı. her işin hakkından gelir idi, birikimi vardı sabırlıydı, takvayı tercih ederdi şüpheli olanları bırakırdı kendisini korurdu. Rahmetli vefat etti şimdi cenazesi kaldırılacak,
Eşi, dostu, tanıdığı çok da ancak taşradan hanımının kardeşinin oğlu geliyor, defin işini üstleniyor, bir güzel hizmet ediyor, bir seçkin eş dost tanıdık onu taşrada akrabalarının bulunduğu yere defnedip geliyorlar. Taziye ziyaretleri nerede yapıldı ise, içerideki dışarıdaki akrabalar, gelenler gidenler sürerken sonra herkes evine yerine gidiyor.
İki kişi kaldılar, bir ana birde kızı; yapayalnız baba onların dışarıdaki işlerini görürdü, şimdi kendilerine kaldı, yakın uzak tanıdıkları onların ‘’Nazlı kurallı bir aile’’ olduğunu biliyorlar ve işi gücü bırakıp; ‘’ Bunların babasız yalnız ne yaparlar acaba?’’ derdine düşüyor üzülüyorlar, kendilerinden çok onları düşünüyorlar. Ümitleri; ‘’Allah yıkılana bir yardım ulaştırır da’’ bakalım bu nasıl olacak. Bir yardım bekliyorlar.
Derken koronavirus dozunu artırır; babasını kaybetme lerinden kısa bir müddet sonra kızlarının korona testi pozitif çıkar. İlacı verilir, evde karantinaya alınır. Annesi de yanında, kızı hastalığı ağır geçiriyor ilaçları alıyor da düzelemiyor. Daha sonra karantina müddeti bitmeden ağırlaşıyor, yapacak birşey yok hastaneye yatırılıyor, solunum cihazına bağlanıyor. O hastanede, annesi evde karantinadalar. Hastalık hükmünü icra ediyor.
İkisi de ayrı yerde, hiç böyle şeyler başlarına gelmemiş, ikisi de hasta, baba sizlere ömür ve bir birbirinden ayrı yerdeler. Üstelik kızı tüpe bağlı. Bu virüs, bu bulaşıcı, ziyaret yasak. Bilgi telefonla alınabiliyor. Telefona sağlıkçı biri çıkıyor, Bilgi veriyor. Yaşlı ana yas matem içinde. yanında kimsesi yok. komşular gelip kapıdan hal hatır ihtiyaç sorabiliyor da; karantina devam ederken ne oluyor, nasıl oluyorsa onun da eceli geliyor. Evin anası da ölü veriyor.
Kızı hastanede, kendisine yardımcı olan komşuları olayı öğrendiklerinde, yakınlarına akrabalarına, herkese haber veriyorlar. Hastanede yatan kızın bir şeyden haberi yok, yakınları o’na haber vermiyorlar, Yine evin babasının ölümüne gelen çevreler, daha başka akrabalar, taşradaki yakınları toplanıyorlar. Üzüntü haddinden fazla , yakın çevre defni üstleniyor ve bir asan üzere techiz tekfin yapılıyor, namazı kılınıyor, bu defa istanbulda bir yere defnediliyor.
Matem süresi kadar evde kalıyorlar, gelen giden ile ilgileniyorlar. Taziye, ziyaret, üzüntü, keder dolup taşıyor. Telefonla hastaneden de haber alıyorlar da hastanın durumunda değişiklik yok. Sonra kabul ediyorlar, inşallah iyi olacak ümidi içindeler. Sular duruluyor gibi. Sonra yine ümitleniyorlar bir değişiklik yok. Yakınları biraz daha beklemiyorlar. belki kalanı oluyor herkes evine, memleketine dönüyor.
Şimdi ilgilenenler dertte. Allah’tan Ümit kesilmez. İnşallah bir müddet sonra çıkacak, gelecek diye bekliyorlar. Hani hastanede yatan Hafize Hanımın arkadaşları, öğrencileri, yakın komşuları hep onu düşünüyorlar, “Hastanın anası öldü haberi yok”. Acaba çıkar gelirse ne biz yaparız, o ne eder, nasıl dayanır diye düşünce içindeler.
Tabi Mevla bir çıkış yolu hazırlamıştır da, inşallah nasip olur çıkar gelirse; tedavi onu yıprattı, bir nekahat devresi de olacak kim ilgilenecek, bakılması lazım tek başına ne yapacak. Bu sıkıntıları atlatabilecek mi diye, şöyle mi yaparız, böyle mi yaparız diye herkesi bir merak aldı.
Yapılacak bir şey vardır muhakkak diyerek; çevrenin fikri alınırken, telefon görüşmeleri, bir araya gelmeler, teklifler, dilekler, sonra işte şimdi gecikmeden birşey yapalım derken, dediler ki bari beşyüz Yasin okuyalım, bir de gayret edelim cuma’ya yetiştirelim, duasını yapalım, eh bir şifa olur, Allah bir lütufta bulunur, sağlık şifa sabır metanet verir, bizim aklımıza gelenlere çare olur, hemen de başlayalım derler. O gün salı, cumaya kadar süre kısa, herkes dalgın düşünceli ve sağlıklı bir dağıtım da yapılamıyor.
Bunlar Yasin okuyacaklar da derin düşünce içindeler. Hastanın zaten kimsesi yok, hastaneden bakalım nasıl çıkacak diye merak ediyorlar, oyalanıyorlar. Vakit bulanlar okuduğunu yazdırıyor, perşembe günü öğlen yazdırılanların sayısı 250 civarında. Yarın duası nasıl yapılacak diye gayrete geliyorlar, hamle yapıyorlar. Akşama doğru 300’e ulaştırıyorlar. Herkese ve yeni yakınlara haber veriliyor, acele edin uyarısı yapılıyor. İnşallah yetişsin istiyorlar.
Akşam üstü bir haber geliyor, Hafize hanım sizlere ömür. Bunlar Yasin’i tamamlayacaklar, yarın duası yapılacaktı, hastaya şifa olacak diye, bir ümit içindeydiler. Haber geldi, böyle bir şey beklemiyorlardı, şaşırdılar yıkıldılarda düşünüyorlar şimdi ne yapacaklar, iletişim sürüyor.
Arkadan bir haber daha, cenaze namazı yarın Cuma namazından sonra kalınacak. Herkes hediyesini hazırlasın. cüz alacaklar yazılacak, Yasin sayısını tamamlayacaklar, ne yaparlarsa bildirecekler, duaya katılacaklar. Haberden sonra bir telaş cüzler okunuyor, hediyeler hazırlanıyor. Gece geç vakitte Yasin sayısı 525’e çıkıyor tamamlanıyor. Hediyeler yağıyor, yazdırıyorlar. Duaya yetişiyor..
Cuma günü öğlen, tanıdık eş dost, erkek kadın, Hafize hanımın kuran kursu arkadaşları ve neredeyse eksiksiz öğrencileri namazın kılınacağı camiye koşarlar. Cenaze namazı, üzüntü, hüzün, bir acıklı vedalaşma gibi olur, helallik alınır, namazı kılınır, Hafize hanımın tabutunu omuzlarına alırlar, tesbihle dualarla kabrine götürürler.
Cenaze namazına gelenlerin ekserisi kabristana da giderler, okuduklarımızın duasında bulunalım isterler. Gözler dolu, rahmetlinin hatıraları gönüllerde canlı olduğu halde çok sevdikleri ayrılmak istemedikleri kardeşlerini kabrine ulaştırırlar ve hüzünle defnederler. Duası yapılacak ve önce okunan kuranı kerim uğurlayanlara teselli olur; arkasından hediyeler; sayanlar saymışlar yazmışlar, kimin neyi okuduğu neyi gönderdiği belli , şu kadar hatim şu kadar salavat şu kadar tesbih ve 590 kadar yasini şerifin duası yapılıyor amîn diyorlar ve duadan sonra ne oluyorsa gelenler kendilerini tüy gibi hafif hissediyorlar.
Hani kesin bilgiler var; ‘’ teslimiyet içinde olan müminlerin ruhları yavaşçacık alınır, onlar melekler tarafından karşılanır.’’ deniliyor ya; kendilerinden ayrılan kardeşleri mü’min idi ihlaslı idi, muhtemelen hoş bir halde karşılandığını hisseder gibi oluyorlar. bu bir tatmın oluyor. gönderdikleri hediyelerinin de yerini bulduğu kanaatındeler. rahmetli için çektikleri. acılar ızdıraplar kabrin başında bitiveriyor. Hafize Hanımın; kabri belki cennet bahçesine dönüşmüştür kananatindeler, artık onun derdi hastalığı da kalmamıştır. o yeni çevresini belki babasını annesini buldu, keşke Allah bize de böyle bir hüsnü hatime verir ümidi ile evlerine memnun mesrur esenlik içinde dönüyorlar
Arkasından bir telefon trafiği neredeyse herkes birbirini kutluyor, gönülden sevdiklerini güvenli bir yere teslim ettiler. Şimdi o yeni çevresi ile nasıl bir saadet içindedir. zira O hali hayatında zaten kendisine böyle bir güzel sonu hazırlıyordu.
Mübarek olsun, Allah rahmetini artırsın.
Böylece ailenin üç ferdi inşallah rahmete kavuştular. Bilinen kadarıyle onların gözleri dünyaya takılıp kalmıyordu, ahireti de düşünüyorlardı, bir hazırlık içinde idiler. kulluktan iyilikten sadakadan yardımdan sevaplar gönderiyorlardı. seraba edep idiler, imanları itikatları tamdı.
Ancak imanın keyfiyeti önemli oluyor. Allah’ın emirlerine karşı kılı kıpırdamayan, öbür alemde hesaba çekileceğini unutup her türlü kötülüğü işleyenin imanından bahsetmek mümkün değildir.
İnsanlara daima hayır dua etmeli, kötülere bile iyi olmaları için Allah’a yalvarmalı sadece dar sıkıntılı korkulu günlerde değil, bir nimete kavuştuğumuzda ve hatta işlerimiz uğraşlarımız arasında dua yapmayı unutmamalıyız.
Birlik Beraberlik rahmettir, bir kenara çekilip münferit yaşamaktan ziyade içtenlikle sevgi muhabbetle sürdürülen toplum hayatı esastır. İnsanların en hayırlısı onlara faydalı olandır.
Yaptığımız her şey ya bir sevaptır veya günahtır boynumuza vebaldir. imanımızın kuralları ise hayattır. İslam hayatın bütününü tanımlamıştır ve doğru yolu göstermiştir. de inancımıza göre ibadetin dış şekli önemli değildir. Ancak özü önemlidir, niyet ihlas esastır; iki kişi aynı ibadeti yaparlar birisinin ki kabul olunur diğerinin ki kabul olunmaz. Belki Kötü niyetlidir, aklından başka şeyler geçirmiştir. Aranan kabul edilen ise kuru merasim gösteriş değildir. Tavsiye edilen özdür asıldır içinde samimiyet bulunan ibadettir.
Mühim olan iman inanç ise, ilk önce bunları tam olarak kavramak gerekir. Herkes yaratanını doğru tanımak zorundadır. Kendisine rızkını sağlığını aklını ve türlü nimetleri verenini mutlaka doğru bilmesi lazımdır. Bu konularda yapılan yanlış ‘’ortak koşmaktır’’ Affedilmeyen hatadır.
Yüreğinde manevi sorumluluk bulunanlar temel ilkelerden taviz vermezler. Korunan sakınan yaratandan korkan, şüpheli olanlardan titizlikle kaçınan, ibadetlerini bilinçli düzenli şekilde yapan ve gönlünün derinliklerine inancının kurallarını samimiyetle yerleştirenler, hayatı kolayca gögüslemesini bilirler.
Hatme bir sohbetten ibadetten sonra yapılır. önce topluca kalb gönül arındırılır, dünya ile ilgili şeylerle alaka kesilir, okunacak okunur tesbih çekilir ve duası yapılır. Bu onların daima ahireti hatırlamasını kolaylaştırır. Artık dünyayı ahireti bir arada düşünürler.
Bir hadisi şerifle ( Ramuz 189/1 ) yazıyı bitiriyoruz:
İslam kolaydır, kolaylaştırıcıdır. Müslüman da yumuşak huylu, güzel ahlaklı, nazik, görgülü, sabırlı, edepli ve alçak gönüllüdür.