Eğilim

Bir ikindi vakti Yenikapı _ Kirazlı metrosu kalabalıkta, daha akşam izdihamı yok. Herkes gideceği durağa göre ineceği yer yakınsa kımıldanıyor, uzaksa oturduğu yerde veya ayakta düşünüyor okuyor. Böyle bir kural oluşmuş, beraber oturanlar konuşuyorlarsa onları dinleyen yok. Ancak konuşanlardan sesini duyurmak isteyenler olursa istersen dinleme, çevresinde kim varsa mecburen dinleyecek, artık düşünme okuma yok, rahatsız oluyorlar.

Üç kadın yeni binmişler, yer yok ayaktalar ve konuşuyorlar. Konuşmaları nedense yüksek perdeden ve kalabalıktan ne konuştukları belli değil. Otogardan sonra esenler istasyonlarında grub halinde inmeler başlayınca  şimdi ne konuştukları anlaşılıyor. Bunlar biri diğeri öteki nerdeyse sıra ile konuşuyorlar, konuşmalarında sık sık Allah Maşallah inşallah geçiyor, Bunlar mütedeyyin kadınlar belli de başörtüleri yok, bluzları japonekol, etekleri uzun da birisinin kot pantolonu eskitme cinsten, büyük küçük birkaç deliği var ve konuşmaları bitmeden , Bağcılar’da konuşarak indiler. Kalanlar düşüncelerine kitaplarına döndüler. 

Hani bilgisizlik had safhada , kadınların kızların tesettür farklılıkları normal de ‘’Belki bildikten sonra kuralları bilmemezlikten gelmek’’ doğru olmuyor. Mahremiyet kişinin sadece kendisine ait olan, başkaları ile paylaşmasına izin verilmeyen bir husus aynı zamanda sınırları mintarafı lillah belirlenmiş bir alan, kişi kendi mahremiyetini korumakla ve belirlenen sınırlara riayet etmekle  de yükümlü…

İffetli olmak, insan şerefine yakışır temiz ve nezih bir hayat sürmek, müminin en önemli sorumluluklarının başında gelmektedir. Dil, göz, kulak ve el gibi bütün uzuvların edebe uygun olarak kullanılması esas. İffet zırhını kuşanarak haya elbisesini giyerek müminlerin kendilerini haramdan koruması icab eder.

Mesela bakışlarımızdan sorumlu olduğumuz hatırlatılır, gönlümüze açılan pencere olan gözlerimizi edep perdesi ile örtmemiz istenir. İlk bakışta yani tesadüfen görüvermede bir mahzur olmasa da sonraki bakışın mesuliyeti vardır.

İffetli bir toplum oluşturmak için inanan erkek ve kadına bir takım sorumluluklar yüklenmiştir. Mahremiyet ve tesettür bunların başında gelmektedir. İslamın örtünme emriyle; hem fıtratı hem ruh sağlığını korumak, beşeri ilişkilerde cinsiyeti değil kişiliğe saygıyı hürmeti öne çıkarmak ile sağlıklı huzurlu bir aile toplumun kurulmasına zemin hazırlanmaktadır.

Tesettür sadece bedenin belli yerlerini örtmekten ibaret değildir, tesettürün ilk gayesi örtünmektir. Sonra birde takva elbisesi var, işte o daha hayırlıdır,  örtünmenin takvanın yani sorumluluk şuuruyla hareket etmenin bir gereği olduğu bildirilmektedir. İnananların oturması kalkması yürümesi konuşması susması bakması alması vermesi kısaca davranışlarının edep çerçevesinde olması gerekmektedir. 

Florya’nın bilindiği henüz meşhur olmadığı ancak çevresindeki semtlerin mesire yeri olduğu dönemde sur içinde oturan bir ailenin babası çocukları pikniğe götürecek de nereye götürsün… Çevresinden soruyor; “Florya’ya git” diyorlar. “Kolay gidersin, banliyö trenine binersin, istasyonda inersin. Orası mesire yeri yeşilliği denizi var, yer içer dinlenirsiniz çocuklar koşarlar oynarlar, akşama biner gelirsiniz, rahat edersiniz.” derler.

Baba akşam eve gelir, çocuklar sizi pikniğe götürüyorum der. Nereye derler. “Florya ‘ya”;  çocuklar sevinir, anneleri “Orada kadınların abdest alacağı namaz kılacağı yer var mı” diye sorar, “bilmiyorum” cevabını alınca . “Ben gitmem” der. Abdesti namazı ihtimale bırakmaz. Baba da katılır. Florya’dan vazgeçerler.Nereye gidelim. Bildiğimiz yere, Topkapı’ya. Merkezefendi ye gidiyorlar yiyip içiyorlar dinleniyorlar çocuklar koşuyor oynuyor yoruluyorlar. Çok da güzel oluyor. Akşam dönüp geliyorlar.

Bir şeyi karşılaştırırken önünü ardını iyi düşünmek gerekir. Düşünce tedbir iyilik yaratılışın mayasında vardır. İyilik güzel ahlaktır, erdemdir, fazilettir; bazen hayır hasenat sadaka zekat olur. Bazen tebessüm veya kucaklamadır. Tatlı bir sözdür, güler yüzdür. Bazen tehlikeden sakınmaktır. Adı şekli değişebilir önemi değişmez. İyi olma çabasıdır ve bunlar iman ve ibadetin hayata izdüşümüdür. Bütün bunlar maneviyatla gönülle ilgilidir. Gönlün de nurunu korumak lazımdır. Bak anne bilmediği yere gitmedi korundu, gönlü beş duyudan gelen intibalar etkiler. Olumsuz olanlar kirletir. Onu muhafaza etmek oraya yabancı sokmamak gerekir.

Kişinin itaattan ibadetten alacağı sevap ve mükafat; gönlüne, edebine, saygısına göredir. Herkes itaat eder, ibadet eder, sevabını alır da sevaplar sabit değildir. Basmakalıp yapılanların sevabı işte o kadardır.

Senden istenen itaatı hürmeti hizmeti yapabilirsen bu senin basiretli olduğunu gösterir. iyilikte kardeşlikte sevap almanın bir kuralı da; ihtiyaç sahiplerinin yükünü almak , kimseye yük olmamaktır. Fakirler, zayıflar himaye edilmelidir. Onların yükü alınmalıdır. Ellerinden tutulmalıdır ki ahirette kıyamet gününde kurtuluş vesilesidir. Bu günün arkasında bir yarın vardır. Dünya saltanatı nihayet bulur ve saltanat yarın ahiret gününde fakirlerin zayıflarındır. Onları boş bırakmayın zekatı ve sadakayı onlara hizmeti gönülden candan yapın.

Fi tarihinden bir kıssa ; Adam zahid, bir şehrin kenarında yer edinmiş, dünya ile ilgisi yok gibi, daha çok ahireti için ibadet itaatle meşgul. Dokumacı çömlekçi vs mesleği var. İhtiyaçları için de gayretli çalışıyor ne yapıyorsa ve iktisada dikkat ediyor. Çalışmasının neticesi bir bolluk bereket içinde ve kendisi zahid, tüketimi de sınırlı.

Bir zaman sonra bir kese altını birikiyor. Bunu hayır yapacak da nasıl yapsın; aklına bu keseyi gece karanlığında önüne ilk gelene vermek geliyor. Yatsıdan sonra şehre doğru gidiyor önüne ilk çıkan kişiye keseyi veriyor. Ertesi gün şehir halkı “ Gece bir adam haddini bilmeyen kadına bir kese altın vermiş, kadın zengin olmuş.” diyorlar.  Sonra Zahid duyuyor hüsnüniyetle verdi ya; Elhamdülillah diyor.

Gayretle ibadetine itaatine işine meşguliyetine devam ediyor. Bir zaman sonra bir kese daha altını birikiyor. Artık ne yapacağı belli. Yatsıdan sonra şehre doğru yürüyor, karşısına biri çıkıyor keseyi ona veriyor. Ertesi gün Şehirde bir adam muhtekir’e- karaborsacılık yapana-  bir kese altın vermiş, adam zengin olmuş” diyorlar. Neden sonra zahid de duyuyor, Elhamdülillah diyor.

İbadetine meşguliyetine işine devam ediyor. Bir zaman sonra yine bir kese altını birikiyor. Gece karanlığında kasabaya doğru yürüyor, karşısına çıkan ilk kişiye keseyi veriyor. Ertesi gün şehirde “Bir adam sarhoşun birine bir kese altın vermiş, sarhoş zengin olmuş.” diyorlar. Bir müddet sonra da zahid duyuyor. Elhamdülillah diyor.

İşine meşguliyetine devam ediyor. Bir zaman sonra bu defa şehre ihtiyaçları için indiğinde halkı bir haber üzerinde buluyor. Herkes birbirine “ Hani birinin gece karanlığında birer kese altın verdiği  falan haddini bilmeyen kadın, falan muhtekir ve falan sarhoş var ya hepsinin tevbekar olduklarını, hallerini durumlarını düzelttiklerini, hepsinin doğru yola girdigini. “ anlatıyorlar. . Zahidin de haberi oluyor, Elhamdülillah diyor.

Bu kıssayı anlatan Muhterem;  Üç kişiye gönül rızası ile helal olarak  verilen altınların onları ıslah ettiğini ilave ediyor.

Vaktiyle bildiklerimizin başında helal lokma geliyordu. Onun her şeyi düzelteceğini biliyorduk, inananlardan üretenler ticaret yapanlar çalışanların ekserisi çok şeyi bizden daha iyi anlamışlardı. Elde ettiklerine karlarına kazançlarına haram karıştırmamak için çalışırlar aldıklarını helal ettirmek için gayret ederlerdi. Daha da önemlisi saçı bitmedik yetimin hakkı vardır biz onu ödeyemeyiz diye düşünürler. Devlete vakfa kamuya bulaşmak istemezlerdi.

Galiba şimdi anlayış değişti, kafalar karıştı. Helal lokma bir tarafta kaldı. Ticaret, sanayi, ziraatle uğraşanlar ve çalışanlar; haramı helali değil de kendilerine dayatılan batıdan mülhem esasları söylemleri öne çıkardılar. Sınai üretim ticari kazanç ve çalışanın ücreti; bunlar faiz,  yüklü kira, vergi, sendika ve her zaman karşılaştıkları kriz afet ve haksız rekabet sebebiyle yeniden şekillendi. Firmalar üreticiler ve çalışanlar kendilerini hiç bir zaman emniyette hissetmedikleri için kurallar altüst edildi. Bir taraf kazancını arttırmaya bakarken, çalışanlar ücretlerine zam yapılmasından başkasının peşinde olmadılar.

Muhakkak işini seven, aldığını helal ettirmeye çalışanlar yine vardır. Ancak şimdi nedense önemli bir kesim aldıkları helal midir, haram mıdır bakmaz oldular. İşçi işveren direniyor; esaslar kurallar göz ardı ediliyor. İşçi işveren sendikaları hummalı faaliyet içindeler , ‘’Biz ne ederiz de çıkar sağlayabiliriz.’’diye ve netice bu çıkar çatışması , direnme dilenme çoğu zaman haksız kazanca dönüşebiliyor.

Burada Sadi Şirazi’nin bir sözünü hatırlıyoruz.

“ Üzerine dilenme kapısını açan ölünceye kadar hep muhtaç kalır. Sen hırsı bırak, padişahlık et, tamahsız kişinin başı dik olur. ”

Sorumsuzluk  samimiyetsizlik hırs tamah vicdanı rahatsız eder,  bu tür kötü davranışların güzel ahlakta yeri yoktur, bunlar mutluluğun önündeki en kötü engeldir. Kötü huylar hepimizde var da, engellemek  önüne set çekmek lazım.

İmanlı kararlı olmayınca şuur işin içine girmeyince, taklidi iman ile herkes böyle yapıyor diye dinden imandan nasibi olmayanlar gibi yiyip içmek, onlara eğilim göstermek şeytana yeter de artar. O aldatmakta ustadır, süsler, gerekçe gösterir, kimsenin peşini bırakmaz. Ne edip edip imanlıyı yoldan çıkarmaya çalışır. Hani biz sık sık estağfirullah diyoruz, mağfiret bağışlanma diliyoruz; işte o bizi kurtarırsa kurtarır.

Özet olarak, asırlar öncesinden itibaren bu olumsuz eğilim sürmektedir, bunun sebepleri ehli tarafından araştırılmış kitap’tan sünnetten sapmalar olduğu tespit edilmiştir. herkes biliyor ve samimi bir itiraz yok. Şimdi vakit kararlı ilkeli olmak vaktidir.

Buraya dikkat edin;  bize düşen imanlı ve samimi olmaktır, nefsimize taviz vermemek, yalnız kendi rahatımızı düşünmemek, kendimizi lüksten israftan çekip çevirmek, birde bilgilenmek takva sahibi olmaya çalışmaktır.

Unutmayalım Allah (cc) güç kuvvet sahibidir, dilediği olur dilemediği olmaz. Kendimiz için toplumumuz için dua edelim, bağışlanma dileyelim, sabredelim.

Görelim mevlam neyler…  Allah (cc) var, yeis yok.