At Kestanesi

At kestanesigillerden, 25-30 m. yükseklikte,  çiçekleri kokulu bir ağaçtır. Bu ağaç kestaneye benzer yemiş verir, yaprakları beş parçalı,  yemişi uzun saplıdır.. Kışın yapraklarını döker yemişi yenmez.

Tababette ilaç sanayiinde çeşitli şekilde kullanılır, Vücutta biriken iltihapların atılmasında yardımcı olur, ihtiva ettiği büzücü maddeler akne ve sivilcelerden  dolayı açılan gözeneklerin kapanmasını sağlar, yara izlerinin ve yaraların kapanmasında kullanılır. Eklemlerde kemiklerde ortaya çıkan ağrıları dindirir. cildi sıkı gergin yapar, kronik stres ve yorgunluğa iyi gelir diye bilgiler var.

Günümüzde daha önce koruyucu sağlıkla ilgili önemli saydığımız  başta abdest namaz olmak üzere çok şey unutuldu da, şimdi küçük büyük rahatsızlıkların tedavisi öncelik kazandı, artık toplum sigortalı ya işi gücü bırakıp, kendilerini dinlerken vesvese ederken kuruntuları ile uğraşırken eski dertlerine ilave yeni dertler çıkarmakta şikayetlerini çoğalmaktadırlar.

Ancak kimsenin yapacağı bir şey yok; kendilerince şikayetlerini dert edindik lerinden  çareler aramakta, hekim ilaç hastane randevu peşine düşmektedirler. Dahası dost muhabbetlerinde sağlık konuları tavsiyeleri tenkitleri önemli yer almakta, hekim tedavisi yanında alternatif ve doğal tedaviler önerilmektedir.  İşte  at kestanesi yağı kremi merhemi ile hastanede evde başlıca hastalıklar  tedavi edilmektedir.  Bu uygulamalar ağızdan ağıza dolaşarak “at kestanesi efsanesi” haline gelmiştir. 

İnsan yaratılışında duygusal sistemi cennetteki hayat şartlarına göre düzenlenmiş olduğundan,  tabiatı ile devamlı genç kalmayı, sürekli sağlıklı olmayı,  daima huzurlu bir ortamda  hayatını sürdürmeyi istemektedir.

Birikimi olan kimseler, dünya ve ahiretini bilenler, Allah’ın takdirine razı olup, O’nun iradesine teslim olanların her işi  hoştur, takdire şayandır. Başlarına sağlık mutluluk gibi güzel şeyler geldiğinde nimeti vereni bilirler, O’na şükrederler; hastalık felaket gibi kötü şeyler geldiğinde  bunu imtihan kabul eder, dert edinmezler çaresine bakarlar, dehşete düşmez sabrederler. Sonuçta nimetinde hastalığında kendilerine  hayır olduğunu bilirler.

Diğer taraftan sağlığının değerini bilmeyenlerin çeşitli hastalıklara yakalanması doğaldır. hayatının değerini anlamayanların ise iş işten geçtikten sonra ahiret aleminde akılları başlarına gelir çok pişman olurlar da, yapacak bir şeyleri kalmamıştır.

Sağlığımızı dört başı mamur korumamız için öncelikle haram yiyecek ve içeceklerden ve zararlı katkı maddesi ihtiva eden hazır gıdalardan kaçınmak, helal gıdalarla beslenmek ve beslenmede ölçülü olmak gerekmektedir.

Demek ki yediğimize içtiğimize dikkat etmeliyiz, Çünkü bunlar kana karışmakta hücreye dönüşmekte olduğundan bedenimizi ve iç dünyamızı maddi manevi etkilemekte, olumlu olumsuz değişimlere sebep olmaktadırlar.

Allah hastalık yapan çeşitli virüs ve bakterileri yarattığı gibi, bunlara karşı sağlığımızı koruyan temiz maddeleri şifalı bitkileri de yaratmıştır. Necis zararlı olduklarından haram kılınan yiyecek ve içeceklerin şifa özelliği yoktur. Burada şifası meşhur at kestanesi ile ilgili bir hatıra:

Eylül sonlarında  birgün Başakşehirde cemaat bir camiden çıkıyorlar, avluyu dolaşıp caddeye ,  oradan gidecekleri istikamete, komşularla yakınlarla bir arada yürüyecekler, nasıl olsa bir gündem çıkar, konuşacak birşey varsa konuşacaklar, evi yeri gelen ayrılacak.

Bir grub tam  kendi istikametine dönecek,  henüz gündem yok. Caddenin iki tarafına belediye çeşitli  ağaçlar dikmiş, biz onları biliyoruz, takriben on veya on beş yaşındalar, birinden yerlere meyveleri dökülmüş; iğneli muhafazası içinde  at kestanesi, birisi de ezilmiş, kestanesi çıkmış, parlak cilalı hoş bir görünümü var.

 Arkadaşlardan biri aldı inceledi,  bilmezmiş: ’’Bu  kestane gibi de  acaba yenir mi deyince;’’ bir diğeri: ‘’Memleketimizde bu ağaçtan çoktur, serttir acıdır, yenecek bir şey değil.’’ der; bir başkası ‘’Ben at kestanesi arıyorum, medyada sağlıkla ilgili yazılarda bununla ilgili bilgiler, nasıl yapılacağının tarifi var, yağı merhemi doğal ilaç, ayak diz ağrılarına varise iyi gelirmiş tavsiye ediyorlar. Kullananlar da ’’İyi geldi, memnun kaldık, şikayetlerimiz geçti’’ diyorlar. Bu bilgileri  doğal ilaç üreten firmaların, alternatif tedavi öneren doktorların internet sitelerinde de gördüm. At kestanesi ile tedavinin neden tercih edildiğini; laboratuvar görüntüleri ile nasıl yapıldığını anlatıyorlar, hazırlanmış mamullerinin eczanelerde ve aktarlarda satıldığı bildiriliyor, fiyat aralığı bile veriyorlar.’’ diye ilave eder. 

Bu anlatılanlar grupta bazılarını meraklandırdı, başladılar yerdeki kestaneleri toplamaya da, hani bir kavurmalık olsa, yetmedi taş  atıp düşürdüler. bize yeter mi yetmez mi derken, birisinin elindeki uzun değneği gördüler onunla düşürmeye başladılar. üçü beşi uğraştı yakın dallardan bir miktar daha indirdiler.

 Epeyce toplandı bu bize yeter dediler, şimdi bölüşecekler; birbirinin yüzüne baktılar “istemeyeni hesaba katmayalım” diye, kimse hissesinden vazgeçmiyor, taksim ettiler hepsine üçer dörder düştü. Birisi herkese dört olsun bari dedi, birkaç daha düşürüp, evlerine dörder at kestanesi götürdüler.  Sözleştiler evde internetten bilgileri test edecekler sonra hazırlığa başlayacaklar.

Baktılar test ettiler anladılar herhalde; kestaneler soyulup rendelenecek, bir küçük kavanozda  üzerine bir bölü üç seviyesinde doğal zeytinyağı konulacak,  karıştırılacak uygun bir yerde bekletilecek; bir ay beklerse yağı, eğer üç ay beklerse merhemi hazır olacak. Ayaklara dize ağrılı yerlere az çok tavsiyeye göre sürülecek; hepsi bu…

Yapanı yapmış yerine koymuş bekletiyor. ekserisi evde her işi bırakmış o sabah onunla uğraşmış, evin birinde rende şişe yağ uğraşırken, evdekilerin biri ‘’falan da  ağrılarından şikayet edip duruyordu  nereden öğrenmişse  o da at kestanesi soruyordu, ‘’ bulursan eğer birkaç kestane getirsen de ona versek.’’ deyince, ‘’Bakayım yarın gidince bulursam,  getiririm.’’ demiş.  Acaba ağacın tepesindekiler nasıl indirecek?

Ertesi gün sabah yine camiden çıktılar, bu defa gurup biraz kalabalık, içlerinde dünkü arkadaşlardan da var.  Daha gündem yok, ağaca yaklaşıyorlar, kendisine evden sipariş verilen yere bakıyor,  bir sağlam bir çürük kestane bulur; arkadaşlarına anlatır; ‘’Evden söylediler birinin ağrıları varmış, at kestanesi ararmış bir tane buldum üç daha düşürmeyi düşünüyorum.’’ der; dün kestanenin faydasını haber veren, herkesi kestane peşine düşürende der ki: ’’Yahu ben dün öğle vakti hemşerim falana rastladım bilirsiniz; ona anlattım onun ayaklarında sıkıntıları varmış, gitmiş birçok kestane getirmiş gösterdi , artık ya bulursunuz veya bulamazsınız.’’  diye ilave eder. İşler karışır.

Hemşerisi tanıdık onun derdi bir değil ki; çok derdi var, işi gücü arasında doğal ilaç bakıyor. Bir defasında bize anlattı; bir yerden doğal olarak yetiştirilen domateslerin faydasını öğrenmiş, yerli domates bakıyor arıyor sipariş veriyor peşinde dolaşıyor; tavası varmış tavsiye edilen şekilde domatesleri kızartır yermiş ve iyi gelirmiş, şimdi Çatalcadan domates getiren köylüleri arıyor. bulduğunda çokça  alıyor. Yani kısaca  eğer o; dün kestane toplamaya buraya gelmişse,  topladığını arkadaşına göstermiş ise  acaba üç beş kestane kalmış mıdır?  diye düşünmeye varanın; ağacın altında da keyfi kaçtı, ümidi kalmadı ağacın yukarısına bakamıyor.

Neyse içlerinde dün olmayan Artvinli arkadaş dedi ki; “Bizim memlekette bu ağaçtan çoktur, biz bunları kolayca indiririz. Siz şöyle kenara çekilin ben ağacı sallayayım. Aman başınıza düşmesin”  evet haklı,  iğneli muhafazasını ve içinde nispeten ağır kestaneyi bir de ağacın tepesinden yere düşünce ne olacağını biliyorlar.  Bir tarafa çekiliyorlar. 

Ne olacak diye bakarken birine ceketini veriyor, ağaca sırtını dayıyor, sallamaya başlıyor. Ağaç kalın, o da maşallah kuvvetli; arkasından bir gürültü kopuyor, yağmur gibi kestaneler aşağıya iniyor. Bir kısmı yola bir kısmı çimenlerin üzerine düşüyor, zıplıyor, sıçrıyor. İnen kestaneler  neşe içinde toplanıyor, herkesin topladığı kendinin oluyor, ağacı sallayana teşekkür ediyorlar, o kestane almıyor.  

Kestane isteyene yirmi kadar düşüyor. Topladıkları Kestaneler evlerine gidiyorlar, yolda iş muhabbete kalıyor. Aralarında konuşuyorlar, dünkü kestane götürenler biri hariç hepsi   nasıl anlatıldı ise öyle ilaçları hazırlamışlar. 

Bu arada dün olmayan birisi suskun, olanları izliyor. Bak ne dedi: “At kestanelerini Samsun’dan getirdim, isteyen varsa vereyim de Halis zeytinyağı lazım. Onu nasıl bulurum?” kendisine denildi ki: “Burası İstanbul, herkes memleketinde halistir, hakikidir diye getiriyor, etrafa haber veriyor lazımsa diye. Eğer sen Halis zeytinyağı istiyorsan Hatay’dan getirmişler. Bim’de doğal diye satılan zeytinyağından biraz pahalı. İstersen sana getiririz”dediler, ona da çare bulundu.

Çeşitli bedeni hastalıklardan korunmak için koruyucu sağlık kurallarına dikkat etmek, mesela  yemede içmede israf etmemek gerekmektedir, acıkmadan yemek, mideyi tıka basa doldurmak zararlı olmaktadır.  . 

Çok yemek hastalıkların anası, diyet ise tedavinin esasıdır. Her mideye alışkın olduğu ne varsa o şeyin verilmesi daha uygundur. İbrahim Ethem arkadaşlarına yiyecekleri sordu. Onlar gıda maddelerini söylediler sonra çok pahalı olduğunu da ilave ettiler. Onlara dedi ki: “pahalı olanları terk edip almamakla onları kendinize hemen ucuzlata bilirsiniz”. eğer zaruri olmayan ve alışkın olmadığı yiyecekler pahalanmış ise kendinize ucuzlatıverin.

Rivayet edildiğine göre Harun-u Reşid Hint’ten, Rum’dan, Irak’tan, Sevad’ (Fırat Dicle havzası) tan birer mütehassıs hekim çağırır ve onlara sorar:

  • Kendisinde dert bulunmayan deva nedir?

Hintli “siyah eriktir”; Iraklı “reşat tanesidir”, Rum da “sıcak sudur” der de Sevadlı hekim; “siyah erik mideyi ekşitir, reşat tanesi mideyi tahrip eder, sıcak su mideyi sarkıtır. Bunlar deva için de şifa için de derttir.” dediğinde. O’na sorarlar: “peki dert karışmayan deva nedir?”

  • iyice acıkmadan yememek, iyice doymadan geri çekilmektir. 

Diye cevap verince, cevabını hepsi kabul ederler. 

Midesini aç bırakan kimsenin düşünce kabiliyeti terakki eder, zekası açılır. Denilir ki kalplerinizi az gülmek ve az yemekle ihya edin, açlık ile onu temizleyin, yumuşatın, parlatın. 

Şifa bedene sıkıntı veren şeylerin giderilmesidir. İlaçlar ancak Mevla‘nın etkili kılmasıyla şifa verirler. O dilerse hiç bir araç ve ilaç vesile olmadan şifa bahşeder. Dünya hayatı sebepler üzerine kurulduğundan, hikmeti gereği sonuçları sebeplere bağlamayı takdir etmiştir. İlaç dahi bir sebeptir. 

Allah şek ve şüpheyi haset ve kini bu gibi manevi hastalıkları; kalplerden silip gönüllere şifa verdiği gibi her türlü bedeni hastalığı, bela ve musibeti kaldırandır. Bedenlere şifa verendir. 

Hani herkes şikayetçi, dertleri var, dertlerine derman arıyorlar. Niyazi Mısri dahi dertlerine derman ararmış. Sonra ne olmuşsa çare aramaktan vazgeçmiş. İlahisi var;

“Derman arardım derdime

Derdim bana derman imiş”

Sonunda dertlerinin dermanının farkına varmış. 

Arifler görüyor, düşünüyor, biliyorlar. Niyazi Mısri bütün dertlerini unutuyor, derdini tek bir dert yapmış, galiba tek derdi imanlı olarak Rabbine kavuşmak olmuş, dertlerinden kurtulmuş. Derdim bana derman oldu diyor.

Bir zamanlar telkinat vardı. Çokça uyarı, nasihat yapılırdı. İstifade de olurdu. Memleketin büyükleri, eli öpülenleri, ahalinin içinde çevresinde dolaşır bakar görürlerdi; hal ve gidişi takip ederlerdi. Sonrası cemiyette, çarşıda, pazarda, camide anlatırlar, doğru yolu gösterirlerdi. Herkes onlarla ilgilenir, ne söylediklerini anlamaya çalışır, anladığını kendisine  fırsat bilir, uygulamaya bakar, birbirlerine de anlatırlardı.

Vaktiyle onlardan dinlemiştim; üç kişi; birisi tacir, birisi talebeyi ilim, birisi çoban,  yolculukta bir konak yerinde bir araya gelirler. Adettir tanışırlar; adını baba adını memleketini sorarlar. Hani açıktılar bir şeyler yiyecekler. Azıklarını ortaya çıkarırlar, katışırlar, yer içer hamd ederler. “Oo vakit geliyor” derler, namaz için abdest alırlar. “Vakit olmuş” derler, ezan okuyup namaz kılarlar. Dua ederler, veda edip ayrılacaklar. Talebeyi ilim  ‘’Hadi bakalım bir de herkes kendisi için dua etsin” der ve ilk duayı kendisi yapar: 

  • “Ya Rabbi hakiki mürşidlerle karşılaştır, ilmimi ikmal etmem için kolaylık ver, beni irşad makamına eriştir, ders halkası kurayım, öğrencilere ilim öğreteyim bana fırsat ver” der.

Tacir ise

  • “Dükkan, tezgah, mal mülk, sermaye, imkan, batmaz bir ticaret ve zenginlik ister. Hak yolunda infak edeyim” der.

Çoban ise, yazık ne bilsin elini açar;

  • “Ahir ömrümde nur-u iman ver” der.

Amin derler, ayrılırlar.

Bir zaman sonra talebeyi ilim mürşid olur. Ders halkaları kurar, pek çok talebesi olur. Tüccar mal mülk sahibi olur, dükkanı tezgahı dolar taşar, zengin olur. İnfak eder, yardım eder.

Vakta ki talebe-i ilim ve tacir duaları bereketi isteklerine kavuştular, birbirlerini biliyorlar da, tacir gider talebeyi ilim’i ziyaret eder. Oturur  konuşurlar. Akıllarına çoban gelir. “O da bizimle beraber dua etmişti, hadi gidelim bir ziyaret edelim” derler. Yeri uzak değil, gider varırlar. Sorarlar ki çoban sizlere ömür. Bir süre önce vefat etmiş. Ailesiyle çocuklarıyla konuşurlar, onun oğlu der ki: “Babam çok güzel öldü, dilinde kelime-i şahadet ve tevhid, kendisi memnun mesut geçindi gitti, ” ziyaret edenler yaptığı duayı biliyorlar ya derler ki;

  • Sizin babanız çoban en iyi duayı yapmıştı, kendisine nur-u iman istemişti. Muhtemelen duası bereketi Allah ahir ömründe  ona dört başı mamur rahmetinden bahşetti ahiret saadetini de veriverdi.

Derman, ilaç, tedavi faydalı da bir de rahmet var, şifa var, şefaat var, nur-u iman var. rahmeti  Nur-u imanı istemek lazım.  Allah’ın isminin anıldığı yerlere rahmet yağıyor. Ancak aramak lazım. 

Rahmet insanlara yarar sağlayan faydalı olan bir özelliktir. Allah kullarına yarar sağlayacak ve onlardan kötülükleri def edecek şeyleri en iyi bilendir. Rahmet özeldir,  yalnız inananlara hastır. O müminleri çok  esirgeyendir. 

Geniş manada rahmet ; merhamet, acımak, şefkat etmek, ihsan etmek, korumak, kollamak, esirgemektir. Öyleyse rahmet inen yerlerde bulunmak mü’min için bir fırsattır. bu fırsatı kaçırmak akıl kârı değildir. Bir camide vakit namazlarında cemaate katılmakla oraya inen rahmetten istifade imkanı olabilir.

Allah’ın adının anıldığı yerler, camiler, mescitler ise, oraları ihmal etmeye gelmez.  Nerede onun ismi anılıyorsa oraya gidelim, onlara katılalım, aralarına girelim, rahmetinden hisse alalım

Hani konu hastalıklara çare ise, sağlık tedavi ilaç ise, nane limon at kestanesi ise rahmet   bunların tamamını kapsayan manevi bir hediyedir.

Çevremizde O’nun adının anıldığı ne kadar çok yer var, ne kadar çok fırsat var,  fırsatları kaçırmayalım peşine düşelim. 

 Rahmet arayalım. Fırsatlar kaçmasın.